2003 yılında Güney Kore sinemasından çıkan Oldboy (İhtiyar Delikanlı), yönetmen Park Chan-wook’un elinden çıkan, psikolojik gerilim ve intikam temalarını işleyen çarpıcı bir başyapıttır. Hem anlatımıyla hem de içerdiği şok edici sürprizlerle dünya sinemasında iz bırakan bu film, izleyiciyi sadece bir hikâyeye değil, derin bir ahlaki sorgulamaya davet eder.
Filmin merkezinde Oh Dae-su’nun yıllarca süren esareti ve ardından gelen çözülme süreci vardır. Ancak bu hikâyede tek önemli karakter o değildir. Filmde Mi-do adında genç bir kadın, olayların merkezine yavaşça yerleşir ve izleyici onun kim olduğunu ve rolünü öğrendikçe hikâyenin karanlığı derinleşir. Mi-do, yüzeyde yalnızca bir aşk figürü gibi görünse de, alt metinlerde çok daha sarsıcı bir anlam taşır.
Mi-do’nun Hikâyeye Girişi
Mi-do, ilk olarak Oh Dae-su’nun özgürlüğüne kavuştuktan sonra yemek yemek için gittiği bir suşi restoranında karşımıza çıkar. Genç, çekici ve ilgili bir kadındır. Dae-su’nun garip davranışlarını fark eder, onun acılı ve kaybolmuş bir adam olduğunu hisseder. Mi-do, bir şekilde onunla bağ kurar. İlk bakışta bu ilişki rastlantı gibi görünse de, izleyicinin içini kemiren bir his vardır: Her şey fazla “ayarlanmış” gibidir.
Mi-do, zamanla Dae-su’nun yanında kalmaya başlar. Ona duygusal destek verir, geçmişinin peşinden gitmesinde yardımcı olur. İkili arasında yavaş yavaş bir aşk gelişir. İzleyici bu ilişkiyi, Dae-su’nun karanlık geçmişiyle karşılaştığında tutunabileceği bir ışık, bir kurtuluş umudu olarak görmeye başlar. Ne var ki bu duygusal yakınlık, filmin en karanlık gerçeğine dönüşecektir.
Mi-do’nun Kimliği: Büyük Planın Merkezinde Bir Piyon
Filmin ilerleyen bölümlerinde Oh Dae-su, geçmişteki hatalarının peşine düşer. Eski okul arkadaşı Lee Woo-jin’in planladığı karmaşık bir intikam zincirinin içinde olduğunu öğrenir. Ve sonunda her şey açığa çıkar: Mi-do, Dae-su’nun öz kızıdır.
Yıllar önce Dae-su, okulda duyduğu bir dedikoduyu yayarak Lee Woo-jin’in kendi kız kardeşiyle yaşadığı ensest ilişkiyi toplumun öğrenmesine neden olmuştur. Bu olay, kız kardeşin intiharına ve Woo-jin’in hayatının mahvolmasına yol açmıştır. Woo-jin de yıllar sonra intikam almak için akıl almaz bir plan yapar: Dae-su’yu hapseder, sonra serbest bırakır ve kızına aşık olup onunla birlikte olmasını sağlayarak hayatının mahvolmasına neden olur.
Mi-do, tüm bu olaylar zincirinin ortasında, hiçbir şeyden habersiz bir şekilde yer alır. O ne babasını tanır, ne geçmişini bilir. Yalnız büyümüş, hayatı boyunca annesiz babasız kalmış bir genç kadındır. Onun, Dae-su’yla yaşadığı ilişki bir aşk değil, büyük bir aldatmacanın, sistematik bir manipülasyonun parçasıdır.
Masumiyetin Temsilcisi Olarak Mi-do
Mi-do, aslında filmin en trajik karakteridir. Herkesin bir şekilde geçmişiyle bağlantısı vardır, ama o yalnızca izler, sürüklenir, kandırılır. Masumiyetin, saflığın ve bireysel iradenin yok edildiği noktada durur. Hayatı boyunca kim olduğunu, nereden geldiğini öğrenmeden, başka insanların geçmişinin ve intikam arzularının kurbanı olur.
Filmin ilerleyen sahnelerinde Mi-do, Dae-su’ya derin bir sevgiyle bağlanır. Ona geçmişini hatırlatacak eşyaları bulmasında yardımcı olur, onun için endişelenir. Ancak tüm bu çabalarının, aslında kendi yıkımına hizmet ettiğini bilmez. Bu bilinmezlik, izleyiciyle karakter arasında güçlü bir empati kurar. Mi-do, ne kadar ileri giderse gitsin, aslında hep en çok zarar görecek kişidir.
Finalde Mi-do ve Sessizlik
Film, izleyiciyi sarsan son bölümlerde doruk noktasına ulaşır. Oh Dae-su, gerçeği öğrendiğinde yıkılır. Bu gerçeği Mi-do’ya asla söylememeye karar verir. Çünkü onun öğrenmesi, sadece Mi-do’yu değil, bütün insanlık anlayışını alt üst edecektir. Dae-su, kendi geçmişiyle, suçuyla ve cezasıyla baş başa kalmayı tercih eder. Bir hipnotistin yardımıyla hafızasından bu travmatik gerçeği sildirmeye çalışır. Mi-do’nun ise hâlâ hiçbir şeyden haberi yoktur.
Filmin sonunda Mi-do, Dae-su’ya “Seni seviyorum” derken, izleyici artık bunun ne kadar trajik, ne kadar karanlık bir cümle olduğunu fark eder. Mi-do’nun sevgisi masumdur ama arkasında duran gerçek, insanın yüzüne tokat gibi çarpar.
Mi-do’nun Temsili: Kontrolsüz Hayatların Portresi
Mi-do karakteri, sadece bireysel bir trajediyi temsil etmez. O, aynı zamanda büyük sistemlerin ve güçlü insanların oyunlarında kaybolan, hayatı başkalarının kararlarıyla şekillenen bireyin simgesidir. Onun hikâyesi, “hayatımızın ne kadarı bize ait?” sorusunu düşündürür.
Mi-do, geçmişine yabancılaştırılmış, kimliğinden koparılmış bir karakterdir. Film boyunca kim olduğunu aramaz; çünkü kimliğini aramasına fırsat verilmemiştir. Bu açıdan bakıldığında Mi-do, günümüz dünyasında pek çok insanın yaşadığı yabancılaşmanın da bir temsilidir.
Sonuç
Oldboy filmi, sinema tarihine yalnızca güçlü bir görsel anlatımla değil, aynı zamanda sarsıcı temaları ve karakterleriyle geçmiştir. Mi-do ise bu anlatının merkezinde yer alan, ama kendi hayatında hiçbir güce sahip olmayan trajik bir figürdür. Sevgiyle yaklaşır, umut verir, samimidir. Ama bütün bu yönleri, büyük bir intikam planının gölgesinde silinir.
Mi-do’nun kim olduğu sorusu, film boyunca değişir. Başta sadece bir yardımcı karakter gibi görünürken, sonunda hem hikâyenin merkezindeki kırılma noktası hem de en büyük kurban haline gelir. Masumiyetin, kontrolsüzlüğün ve kimliksizliğin bedelini taşıyan bu karakter, Oldboy’un izleyicinin zihninden kolay kolay silinmeyen parçalarından biri olur.
Mi-do, sinema tarihindeki en unutulmaz trajik karakterlerden biridir. Ve onun hikâyesi, seyirciye yalnızca bir gerilim filmi izletmekle kalmaz; insan ruhunun karanlık yönlerine ve travmalarla şekillenmiş kaderlere dair çok daha derin bir sorgulama sunar.